23 Mayıs 2012

Zayıflamaya Giden 7 Adım

Yaklaşan yaz günleriyle beraber çevremdeki birçok arkadaşımın kilo verme çabasında olduğunu duyuyorum. Bunun üzerine blog dünyasında da birçok yazı okudum ve görebildiğim kadarıyla herkes çabalarının karşılığını alıp kilo verebilmiş. Bu tarz başarı öykülerini okumayı çok severim. Genç centilmenler olarak, kış boyu üst bedende biriken, alkol, fast-food ve bin türlü muhteviyatın neden olduğu yağ kütlelerini, birbirimizi gaza getirerek yok etmekte bir mahsur göremiyorum. Yaklaşık 50 gündür yediğine içtiğine dikkat eden bir insan olarak, yanlız olmadığımı bilmek de güzel hissettiriyor.
(Paragraf içinde bilhassa centilmenler dedim çünkü, yazının içeriği bayanlarda, bahsedeceğim kadar hızlı sonuç vermeyebilir. Yine de denemekte fayda var.)

Kilo vermek hassas bir konu olduğu için öyle çok dillendirmek istemesem de, son günlerde "Ne olmuş sana lan?" lafını o kadar çok duyuyorum ki, kendi kendime şevklenmekten geri kalamıyorum. Herkes, nasıl olup da becerdiğimi soruyor.

Neyi nasıl becerdiğimi mi?
45 günde 11.5 kilo vermeyi nasıl becerdiğimi :D

Heheee.. evet ben yaptım onu. Ve bu "nasıl" sorusunu o kadar çok duydum ki, artık ben de bu konuyu blogumda paylaşmaya karar verdim.

Aslına bakarsanız herkes kendi vücudunu tanıdığı için, bünyeye neyin iyi gelip, neyin gelmeyeceğinin ayırdına da en iyi kendi varıyor. O yüzden prototip bir diet listesi paylaşacak değilim. Ama maddeler halinde size yardımcı olmaya çalışacağım.

Hazırsanız here we go,



1- Buy: Önce gidin kendinize bir tartı alın. Pahalı bir şey değilmiş, ben 30 liraya aldım bir tane. Ama eğer "Şimdi hiç tartıya para vermeyeyim" diyorsanız, kendinize anlayıuşlı sahipleri olan bir eczane bulun. Dietiniz boyunca kullanacağınız tek tartı da o olsun. Mücadele günlerine başlamadan önce, üzerine çıkıp mevcut kilonuzu görün. Sonra da ulaşmak istediğiniz hedef kiloyu belirleyin.

2- Eat: Diet'e başlamak için belirli bir gün seçin. (Hafta başı, ayın 10'u, 20'si gibi yuvarlak rakamlar olabilir.) Bu başlama sürecinize kadar kendinizi psikolojik olarak hazırlayın. Diete başlamadan bir gün önce de, şöyle sağlam bi yiyiniz efendim! Ama böyle tanıyarak yiyin, özleyeceğinizi düşündüğünüz şeyleri yiyin. Yerken de düşünün, bu hissettiğiniz duygu, psikolojik olarak size artı değer kazandırırken, fiziksel olarak tahrip ediyor. O anlık tatmin hissinin arkasından gelen, ağırlık ve hımbıllığa da konsantre olun. Ertesi gün temiz ve sağlıklı bir bedene ulaşan ilk adımı atacağınız konusunda kendinize inanın.

3- Collect Data: Rutin olarak tercih ettiğiniz yerler, diet yemekleri arayışınıza cevap olmayabilir. Böyle durumlarda, bu yiyeceklere ulaşacağınız yerleri, diete başlamadan önce bulmaya çalışın. İşinizin yakınında ev yemekleri yapan bir yer varsa, yağsız yemeklerini sorun. Siparişi nerelerden verebileceğinize dair bir göz atın. En güzel kuruyemiş nerden alınır onu öğrenin ;) Zor durumlarda yenebilecek düşük kalorili atıştırmalıkları çekmecenize depolayın vs. Şahsen ben Fındıklı'da neyi nerde bulabileceğimi biraz geç kavradım.

4- Divide Your Day: Diet süren boyunca, bir günde 6 öğün yiyeceksin. Fakat her öğün kalkıp öle, ızgara yiyeceğini sanma. Kaba taslak bir örnek oluşturmak gerekirse,

     -Sabah kahvaltısı olarak, 4 kaşık kadar buğday gevreği+yağsız süt,
     -Öğün arası olarak, 1-2 kuru meyve ve 5-6 adet ceviz ya da badem,
     -Öğlen, ızgaralar, salatalar, ya da fırında pişen yağsız yemekler,
     -Öğün arası, greyfurt, elma, ıvır zıvır,
     -Akşam, yine öğle yemeği benzeri herhangi bir şey,
     -Saat 20.30 - 21.30 gibi de, midede ufak kazınmalar olabileceğinden, yine badem ya da cevize sarabilirsiniz.

(Açık söylemek gerekirse, ben ilk başlarda daha hızlı randıman almak adına, akşam yemeklerinde de Buğday Gevreği tercih ettim. Ha bir de bu sabah ve akşam öğünlerinizi, normal dönemlerinizde yediğinizden biraz daha küçük porsiyonlarda tutmakta fayda var.)


5-Attention Please: Sıralayacağım tarz besinlere dikkat edin: Pirinç, şeker, aşırı baharat, tuzlu peynir, patates, muz, mısır, bira, beyaz ekmek, cips, çikolata, tatlandırıcılı içecekler vs..

Aslında gördüğünüz gibi herkesin söylediğinden farklı bir şey söylemiyorum. Eminim sende bunları biliyorsun. Fakat hatırlatmak isterim ki, bunlar günlük hayatta en çok tükettiğimiz şeyler. (Bilhassa benim...) Az yediğimizi dahil düşünsek, kilo vermek ve verememek arasındaki ince çizgiyi bu gibi şeyler belirliyor. O yüzden, siz de kendinize en çok tükettiğiniz şeyleri içeren buna benzer bir liste yapın ve ikamelerini bulmaya çalışsın. Örneğin ben, pirinç yerine bulguru, kola yerine sodayı, cips yerine kuruyemişi, latte yerine ise sade filtre kahveyi tercih etttim.

6-Full Throttle: Gün bugündür dostum. Getir kendini gaza. Ama öyle "Yağsız şeyler yemeliyim", "Düşük kalorili olsun", "Bunun blabla oranı nedir?" gibi şeyler zırvalayıp bir anda beslenme uzmanı kesilme. Kendini gaza getir yeter. Çevrendeki insanların senin diyetinle ilgili ayrıntıları dinlemesine gerek yok. Hele sakın öyle "Canım tatlı istiyoo yeeaa!!" gibi hatun triplerine bağlama, çakarım suratının ortasına bi tane.

7-Don't Eat: Haydi gazan mübarek olsun aslanım. Yukarda yazdıklarıma benzer şeyler ye, sağlıklı olduğuna inandığın şeyler ye, ama öyle bok püsür yeme. Bir kere zaten erkek olduğun için, metabolizmadan kazanıyosun. Azıcık irade gösterince sende göreceksin ki, fazlalıklar sapır sapır gidiyor. 1 hafta sonra fark kendini göstermeye başlayacaktır. Ama daha da güzeli, ikinci günden itibaren kendini daha sağlıklı ve zinde hissedeceksin.

Bu yolun sonuna kadar gider de hedef kilona ulaşırsan, o zaman sana gıpta ile bakan bir sürü bayan olacak. Ve seni temin ederim, o bayanlar sana bakınca sadece zayıflamış bir erkek değil, başlıbaşına bir irade örneği, bir başarı anıtı görecekler. Belki de... belki de hayallerindeki o sağlam aile babası örneği sen olacaksın! :D

Bence onları bu duygulardan mahrum etme.
Biraz dişini sık.
Sonra da gel, seninle karşılıklı iki bira içelim.

Hadi sağlıcakla kal. :)


Not: Bu yazının hiçbir bilimselliği yoktur. Olur da ölürseniz, mesuliyet bana ait değil :)

22 Mayıs 2012

Sistine Şapeli

Son yarım saattir, gerçek dünyadan uzaklaşmış, ruhani diyarlarda meşk edecesine gezinmekteyim.

Hayır kafam güzel değil...

Sadece küçücük ofis odamın dışa açılan tek penceresi olan iMac'imin ekranından bir harikaya tanıklık ediyorum.

Lafı fazla uzatamayacağım, zira bu toz bulutu kaybolmadan her dakikasının tadını çıkartmak lazım.

Aradğınız cevaplara bir tık la ulaşabilirsiniz.

Ohhmm my god.... :)

20 Mayıs 2012

Ben öğrenciliğimi özledim.

Geçen sene bu zamanlarda, beyim kıvlcımlarımı çufçuflarcasına ders çalıştığım final döneminde, kötü geçen bir sınavımı hatırlıyorum. Bugün mail box'ımda eski bir mail ararken, tesadüfen o sınavın arkasından hocama attığım bir maili gördüm. Hoşuma gitti bloguma koyayım dedim.

Yiğit'ten Yakarışlar

Hocam bakmayın böyle bi başlık attığıma, daha önce öyle pek yakarışta bulunduğum olmamıştı, ama bu sefer durum kritik.

Hocam bi 65 yetiyo yaaa ;)) Bu sene mezun olmaya çalışıyorum. Hiç ders bırakmamam lazım.

Yazın Amerika'da staj'da olucam. Bu yüzden, Yaz okulu + Tek ders ile, 4 dersten kalma hakkımı da kaybetmiş oluyorum.

E hepsi de güzel geçti ve geçiyor. Yerel'de öyle ama risk altında olduğum için biraz insiyatifli değerlendirmenizi rica ediyorum.

Çalıştığım için derslere gelemiyorum biliyosunuz. Dolayısıyla ödev'de alamadım.

Sanırım bu kadar kritik bir aşamada siz de olsaydınız, benim yaptığımı yapardınız ;))

Durun en bomba cümlemi kurucam şimdi: "Belki sizin hayatınızda bu not çok küçük bir ayrıntı olucak, ama ben ilerde uluslararası platformda başarılı bir geçmişi olan 50'li yaşlarda bir işadamı olduğumda, sizleri minnetle anıcam."

Zeki, ahlaklı, saygılı, yakışıklı, çalışkan, güleryüzlü, sabahtan akşama kadar kırmızı  cafe'de oturmayan, hem çalışan, hem okuyan öğrenciniz...

Yiğit Keskin ;))
2005465022
Yerel Yönetimler


Maili tekrar okuyunca, şöle bi durdum düşündüm, bi tarafın yiyorsa şimdi bu lafları patronuna söyle bakalım dedim. Söylenir mi? Söylenmez. Bu lakayitlik ancak öğrencilik yıllarında yapılırdı. O da bitti gitti...

I feel like a shit. WTF..

14 Mayıs 2012

Gossip - A Joyful Noise

Merhaba Millet.


Bu sendromlu pazartesi gününde, hem havanın kapalılığını hem de ofis ortamının ezici gücünü üzerinizden atmak için bahane arıyor ama bulamıyor musunuz?

Ben buldum. BEN BULDUM!

Sever misiniz, tanır mısınız bilmiyorum ama Gossip grubunun en azından Heavy cross parçasını dinlemişsinizdir. En durağan bünyelere enerjiyi enjekte eden başarılı şarkılara imza atmış bu grubun bir süredir yeni albümünü beklemekteydim.

Bugün sabah ofiste, bir radyo grubu temsilcisiyle aldığımız küçük bir toplantıda, konu bir ara dağılıp müzik zevklerimizden konuşmaya dönüştü.

Önerilen radyolardan birini açtım ve bir baktım ki, daha Türkiye'de yayınlanmayan yeni Gossip albümü, A Joyful Noise, sitenin Homepage'ine konmuş çalınıp duruyor.

Ard arda 4 defa dinledim. Dinledikçe keyiflendim. 

Hatta hemen favori şarkımı bulup Tumblr sayfama bile ekledim. Bu linkten ulaşabilirsiniz.

Heyecanla dinleyin. 

Esen kalın. 



13 Mayıs 2012

Orjinal iPhone Cover...

Digital dünyada "elmaci" diye tabir edildigini öğrendigim, iphone ciktiktan sonra Apple gibi bir markanin varliğindan haberdar olmuş ve sirf artizlik olsun diye, hayvan gibi para bayılıp bütün apple ürünlerini almis bir kitle var bu ülkede. Bu insanlari, kucaklarindaki macbook pro'larla starbucks'ta msn'e girerken gorunce o cihazlara o kadar aciyorum ki, bu degersiz ellerde kiymet gormuyoruz kurtar bizi diye isyan ettiklerini duyuyorum resmen.

Bu yogun ilgi ve devasa vergi yuku nedeniyle, tonlarca para olan apple urunlerini, benim gibi anti-elmacilarsa kolay kolay alamiyor.

Fakat gectigimiz Mart ayinda katildigimiz Basel Fuari icin İsvicredeyken, firsati ganimet bilip apple store'a daldim ve kendime en siyahindan bir iphone 4s kaptim. Hem de ne kadara soyliyim mi sayin elmacilar.. 690 chf'ye, yani 1360 tl'ye. Nasil? Acidi demi?

Ama velakin, fuar zamani galanti giyindigimizden bir deri kilif aldim ki, aylardir yapisti kaldi telefonuma, bole tarzima uymayan cibilliyetsiz bir goruntu verdi.

Ben de internet uzerinden bi cover satin alayim derken, super bir site kesfettim. http://telefonkilifim.com/ sitesinde goreceginiz gibi, kendi iPhone Cover'inizi kendiniz tasarlayip, hazirlatabiliyorsunuz. Bebde Gnarls Barkley'nin sevdigim bir albumu olan St. Elsewhere'in kapagini kendime cover yaptim. Fiyat biraz fahiş cikti ama o kadar ugrasinca da iptal etmeye icim elvermedi.

4 gun sonra ofis odama bir kargo geldi ki ne goreyim. Cok da guzel olmus, pek de iyi guzel olmus. Aldim taktim hemen telefonuma. O da hemen cehre degistirdi. İyi ki Chanel, Burberry temali cover kullanan biinin eline dusmedim de senin eline dustum diye sevindi. Sonra da oturduk, beraber size bubuaziyi yazdik. Elmacilara inat olsun diye...



8 Mayıs 2012

Sosyal Medya Perhizi

Cehennem gibi bir dört ay geçirdim sevgili Escape from the Cage okurları. Hala daha da taşlar yerine tam oturmuş değil. Bilmiyorum özlediniz mi, merak ettiniz mi, "Noluyo lan bu adama, bi sesi soluğu kesildi" dediniz mi?

Olay şu; yaşamında keyif aldiğin şeylere ket vurulduğu anda içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor.

Yazacak bir şey yaşamadığında da, sırf yapmış olmak için yazmak, saçma oluyor.

Bende durup bekledim. Her gün, her saniye bekledim.

Beni blogumdan ve hatta diğer bütün sosyal medya araçlarından koparan bu koca şehrin karmaşasına alışmayı, çığrından çıkmışçasına üzerime yığılan iş yükünü def etmeyi bekledim.

Sonuç: Bi bok degismedi.

Yada etkili bir degisim degildi.

Ya da ben o kadar dejanere oldum ki, artık değişim meğişim fark etmiyorum.

...

Yani, diyorum ki, maaşallah Istanbul'a geldim geleli kafam ..kildi ve ..kilmeye de devam ediyor.

İki büyük fuar, tonlarca fazla mesai, saatlerce yol, kar kış, yağmur çamur, gerginlik, sinir, stres derken, hepsinin tavan yaptığı bir dört ayı geride bıraktık.

En son anladim ki, şehrin karmaşasının dineceği yok. Bari ben kendimi sakin tutayım dedim. Sonunda, İstanbul'a yapmaya geldiğim seyleri hayata geçirmeyi umuyorum. Bunun içinde sadık bir blog yazarı olmak da var.

Bekleyip göreceğiz, zamanla İstanbul bana başka neler getirecek.

İnşallah daha fazla yamuk yapmaz.

Amin.