2 Temmuz 2012

Bir çocuğun gözünden...

Küçücük bir çocukken, Karşıyaka çarşı'da annem, ablam ve ben dolaşırken, bir binaya girmiştik. 6 yaşlarında falandım. O zaman ne olduğunu, nereye geldiğimizi çok idrak edememiştim. Ama bir dernekti bu. 


Kim bilir nereye gitmeyi umuyordum ki, içeri girerken çok sıkıldığımı hatırlıyorum.


Giriş kapısından adımınızı attığınız anda, sola kıvrılıp iç odalara uzanan bir koridor vardı. Girişin hemen karşısında ise büyük bir salon bulunuyordu. Klasik yapılı, çokça tanıdık gelen bir Karşıyaka evi gibiydi. Salona geçip ortadaki büyük masaya oturduk. Masa üzerinde bir sürü broşür ve el ilanı, duvardaki mantar panoda ise yazılar vardı. Okuma yazma bilmediğimden sadece resimleriyle ilgilenmiştim. Mantar panonun hemen üstünde bulunan büyük Atatürk portresi bana kendimi güvende hissettirmişti.


Derneğin içi kalabalık sayılırdı. Genç ve orta yaşlı insanlarla doluydu. Yapılacak bir yürüyüş üzerine konuşuluyordu. "Kalabalık, bir araya gelip Karşıyaka Çarşı'da yürüyecek"ti. "Yürüyüş" kelimesinin gezinti olmadığını çok iyi anlıyordum. Belli bir amacı vardı.


Derken kafamı geriye çevirip arkamda duran duvara baktım.


Üzerinde bir sürü fotoğraf vardı. Altlarında isimlerinin yazdığını anladığım, kadınlı erkekli bir sürü fotoğraf. Siyasi çalışmaların içindeki ebeveynlere sahip olduğumdan, seçim dönemlerine, propaganda çalışmalarına aşinaydım. Bu fotoğrafların da seçim amaçlı olduğunu düşündüm. Saymayı biliyordum. Tam 33 adet'ti.


Nasıl bir duyguyla sorma gereği duydum bilmiyorum. Ama o fotoğraflarda bir farklılık gördüm. Fotoğraflarda sıradan, gündelik bir tavır vardı. Klasik bir siyasetçi pozu olan yıldırım gibi bakışlar, güçlü kuvvetli bir çehre, idareten bağlanmış kollar değil, bildiğin tebessüm vardı. Sanırım bu nedenle odadaki her şeyden çok onlarla ilgilenip Annem'e sordum.


- Bunlar kim,


- Onlar Sivas'ta ölen 33 kişi Anneciğim.


- Biliyorum saydım. Neden öldüler?


- Öldürüldüler.


- Öldürüldüler mi? Nasıl?

Olayı küçük bir çocuğun anlayacağı dilden anlatmaya çalışmadı Annem, gerçeği doğrudan söyledi. Durumun şiddetini doğrudan koydu ortaya. O kadar tazeydi ki her şey, göz göre göre yapılan vahşet o kadar batmıştı ki insanların yüreğine, törpülenebilecek yumuşatılacak hiçbir yanı yoktu. Daha sadece bir yıl olmuştu. Katliamın ilk yılıydı. Hatırlamak, hatırlatmak için yapılıyordu o yürüyüş. Halbuki hiç çıkmamış gibiydi akıllardan. O odadaki insanların bir yıl boyunca kabusu olmuş gibiydi bu olay.

"Yakıldılar" sözü bir deprem gibi etkiledi o an beni. Baştan aşağıya sarsıldım. Anlaması çok zordu. Bir insan başka bir insana bu denli zarar verebilir miydi gerçekten? Sırf "Farklı düşünüyorlardı" diye mi yapılmıştı bu? Orda kadınlar da vardı, onlar korunmasız olurlardı. Hiç mi üzülmemişlerdi onlar ağlarken. 


- Yakıldılar Yiğit. Çünkü farklı düşünüyorlardı. Yaşadığın yerdekilerden farklı düşündükçe seni sevmezler. İnsanlar bazen çok tehlikelidir Anneciğim.

Dakikalar boyunca o resimlere baktım.


Bağnazlığın, alışıldık olmayana duyulan nefretin en şiddetli örneğiyle tanıştım daha o yaşta. Her bir resmi inceledim. Her birini canlandırdım kafamda. Nasıl olduklarını düşündüm. Dışarda nasıl davrandıklarını... Hepsine iyi özellikler yükledim. Aileleri arasında gördüm onları. Aileleri... sonra onları düşündüm. Onlar ne yapmışlardı? Nasıl dayanabilmişlerdi buna. Annemi düşündüm. O da ordaki insanların yaşlarındaydı. 

Ben böyle olmayacağım diye düşünmüştüm. Aydınlık ve karanlık gibi keskin bir ayrım vardı kafamda. Kim ne düşünürse düşünsün, nasıl hissederse hissetsin, ben o karanlık ve kötü insanlar arasında, onlar gibi yıkıcı olmayacağım. 

Yıllar sonra, bir insanın siyasal yönelimini belirleyen değişkenlerin değerlendirildiği "Siyasal Toplumsallaşma" kavramına kafa yorduğumuzda farkettim ki, o gün, benim hayatta durduğum yeri, edindiğim tavrı baştan başa etkiledi. Öyle çok derin bir siyasal katılımdan bahsetmiyorum; en temel değerleri öğretti bana. İnsan olana saygı duymayı, farklı olandan korkmamayı, yeniliğe açık olmayı öğretti. Bağnazlığın, sabit fikirliliğin ne denli çirkin, inanç sömürüsünün ve galeyana gelmiş kalabalığın ne kadar tehlikeli olabildiğini öğretti.


Alevlerin arasında bırakılan 33 insan öğretti bunu bana. 
Ve onları unutmayacak olan insanlar öğretti.


Onları saygıyla anıyorum.