15 Haziran 2011

Feeling Europe in Pictures...

          Beş, altı hafta kadar önce twitter'da, şu an kimin paylaştığını hatırlamadığım miniminnacık bir link görmüştüm. Evet o link, Çağdaş Evliya Çelebi'lerini arayan Hayalimdeki Avrupa adlı yarışmanın sitesine açılıyordu. Olay basitti: Hayalindeki tatili yazı, fotoğraf ya da video şeklinde paylaşıyorsun ve kazanırsan, geniş rotalı Avrupa tatili kazanıyorsun. "Ahhaaaaaaaa!" dedim hemen, "Tam benlik bi yarışma..." Ama ne yazık ki, hayat koşuşturmacası içinde debelenirken, bi oturup hayal kuramadım ki. 6 hafta önce üye oldum ama yarışmanın bittiği bugün, ancak içerik gönderebildim. Velhasıl, o kadar uğraşıp ortaya bir şeyler çıkartmışken, tabii ki bunu blogumda da paylaşmamazlık edemezdim. Hayatımdaki Avrupa'yı ancak böyle tasvir edebildim arkadaşlar, buyrun...




          Neyseki yarışma, sadece üyelerin oylamaları yada facebook beğenileriyle kazanılmıyor. Gayet ciddi değerlendirmeler yapacak iki de jüri var. Belli mi olur, bakarsınız kazanırım.

          Sağlıcakla kalın... ;)


          Sonradan gelen Not: Kazanamadım...

5 Haziran 2011

Mezuniyet...


Öncelikle uzun zamandır veriğim ara için özür dilemem gerektiğini biliyorum. Ama dilemiycem ;)) Çünkü hayatımın eksenini kaydıran bir süreçten yeni kurtuldum. Evet tahmin edebileceğiniz gibi final süreci... Bloguma en son baktığımda, öğrenciliğim ve sınav dönemlerim üzerine gereğinden fazla geyik yaptığımı görüp kendime kızmıştım. Amma... bu seferki farklı bir dönem. Bu seferki sınav dönemi, benim resmi öğrencilik hayatımın son sınav dönemiydi...

Her şey, 2005 yılında sıcak bir Temmuz gününde ceyeran etti. Bir yıldır at koşturur gibi, dersane, okul ve bireysel çalışmalar üçgeninde, bi tarafımdan döktüğüm terlerle kazandığım üniversite sınavı için, tercih yaptığım dönemdi bu. Her yoğun dönemin sonrasında umutla beklenen tatil zamanının, hayal kırıklığıyla sonuçlandığı yazlardan biriydi. Yoğun tempolara olan sempatim ve durağanlığa olan nefretimi farketmemi sağlamıştı o yaz. Velhasıl, 17 yaşında küçücük bir çocukken, bu can sıkıntısı arasında, geleceğime yön verecek bir kararı almak zorunda olduğum hatalı bir sistemin parçasıydım. Ve birçok insanın yapabileceği gibi yanlış seçim yaptım.

Dokuz Eylül Üniversitesi, Kamu Yönetimi bölümünün bana hitap etmediğini 3. yılımda anladım. Normal bir öğleden sonrası, bir metamorfoz misali, beynimde uzun zamandır kapalı olan bir şartelin "klick" diye açılması sonucu bu gerçeği farkettim. O anda bu yanlış kararı bana aldıran etkenleri gördüğüm flashback'ler arasında gittim geldim. Çıkardığım sonuçlar ardı arkasına geliyordu, bütün taşlar yerine oturuyordu. Yapılması gereken şey basitti. Ya her şeye sil baştan başlamak, ya da bir iki yıl daha dişi sıkıp, sonrasında kendime yeni bir yol açmak. Garantici bir insan olduğum ve kolay riske girememe gibi bir kusurum olduğu için, tabii ki 2. yolu seçtim.

Bu kararı almam gerekiyormuş; çünkü o günden sonra, okulu uzatmadan çabucak bitirebilmem için vargücümle çalışmaya başladım. Özellikle şu son 2 yılda 40 kadar ders verdiğimi düşünürsek, ateşleyici bir güç olduğunu söyleyebilirim.

Ve nihayet bitti... Belki birkaç dersten kalıcam, belki yaz okuluna devam etmek gerekecek ama nihayetinde, kara göründü... Şu günlerde, yine o tanıdık, yoğunluktan durağanlığa uzanmış insanın bocalama dönemini yaşayacağımın farkındayım. Kendimi hazırlıyorum ;)) Ama her ne olursa olsun, Üniversite yaşamının benim üzerimde yarattığı etkiye de minnettarım.

"Şimdi ne olucak lan?" diye sorduk birbirimize, arkadaşlarla son sınavdan çıktığımızda. Ben hiç öyle hayal etmemiştim son sınavın bitiş anını. Etrafta hawaii dansçıları yoktu, konfetiler de patlamadı, öylesine bitti gitti yani... Şimdi ne olacak sorusu kaldı elde avuçta... Bir arkadaşım var, üniversite eğitimini 4 yılda bitirdi, ailesinin desteğiyle yurtdışında master'ını yaptı, ülkeye döndü, askere gitti, döndüğü zaman nişanlanacak, bir yıl sonra da evlenecekler. Eminim 30'una gelmeden bir ev, bir araba, iki de çocuk sahibi olacaktır... 1960 - 70 kuşağı bu kronolojiye gıpta ile bakıp, "Başarılı İnsan" etiketini yapıştırsa da, bana göre sistemin öngördüğü bir modelden fazlası değil...

Şimdi ne olacak diye fazla sormamıza gerek yok, çılgın proje misali kendi kanalımızı açmazsak suyun akışı ortada. Bir kısmımız, bir iş sahibi olabilmek için "En çok ödün veren kazanır" uygulamasına tâbi olacak, diğer bir kısım, mezuniyetten sonrasını hiç düşünmediğini farkedip, bu sıkıntılı süreci iki yıl daha ertelemek için yüksek lisans yapacak, diğer bir kısım ise, ailelerin, "Sırtını devlete daya!" öğüdünü baştacı yaparak KPSS dersanelerinde alacak soluğu. (Sözüm meclisten dışarı, tabii ki hedefleri bu yollarla bağdaşan bir sürü insan da var.)

Ben ne mi yapacağım? Sanırım, bazı isteklerim yukarda yadsıdığım yollarla kesişecek. Aniden karşıma tuhaf seçenekler çıkacak. Hiç aklımın ucunda dahil olmayan şeyler, içinde olduğum ters psikoloji nedeniyle cazip görünecek. Çevremdeki insanlar, kendi hayatlarında ellerinden kaçırdıkları, kaçırdıktan sonra da pişman oldukları fırsatları, sanki kendi dönemlerindeki düzen hiç değişmemişçesine bana empoze etmeye çalışacak. Ales'den güzel bir puan aldım ve tıpkı 2005 yılının Temmuz ayında bana yanlış kararı verdiren etkenlerin, bu süreçte de karşıma çıkacağını öngörümleyebiliyorum.

Ama ben ne mi istiyorum? Gitmek istiyorum... Bilmediğim bir yere gitmek. En doğrusu olduğuna inandırılmaya çalışıldığım yaşam tarzının alternatiflerini görmek istiyorum. 1 ay sonra ölecekmişim gibi kayıtsızca yaşamak istiyorum. Gitmek istiyorum...