26 Eylül 2011

Yol Filmleri...


Tanıyanlar bilir... Bu hayatta en severek yaptığım eylem, hiç kuşkusuz film izlemek. Bacak kadar boyum varken bile, sinemayı takip eder, vizyonda ne var ne yok, hangi filmin konusu ne çok iyi bilirdim. Ee küçüklüğümden beri o kadar film izleyince, hayalimdeki mesleğin  astronotluk olması beklenemezdi zaten. Ama artık anladım ki, evrenin, benim oyuncu olmam gibi bir planı yokmuş :) Belki de bu düzeni değiştirmemeliyim. Sanırım adam gibi durup, iyi bir seyirci olmaya devam etmeliyim. Neyse konumuza dönelim...

Bu hayatta yapmayı sevdiğim şeylerden bir diğeri de yolculuk yapmaktır. "Yolculuk" lafını duymak bile hoşuma gider. Kelimenin kendisinde bilinmezliğe giden bişey var ve tehlikeli de sanki... Velhasıl kelam, bu iki zevki buluşturan, birbiri içinde eriten, son dönemlerde benim için bambaşka bir keyif kaynağı haline gelen şeyle ilgili ufak bir post hazırlamak istedim: Yol Filmleri…

Bahsettiğim gibi son günlerde çok fazla yolculuk filmi izler oldum. Özellikle, sırt çantası, motosiklet ve anı defteri gibi öğeleri barındıranlar insanı fazlasıyla cezp ediyor. Nitekim, bu filmlerle, maceraperest ruhlara duyduğum kıskançlık da iki kat arttı. Bir gezgin’in dünyayı tanımak, dünyayı tanırken kendini bulmak arzusunun beni bu denli çekmesine çok şaşırmıyorum.

Bunun sebeplerine gelirsek, 23 yıllık hayatım boyunca, doğduğum semtte yaşıyor olmam, her zaman macera ruhlu bir insan olmama rağmen, aile bireylerinin sarıp sarmalamaları arasında riske girmeden büyümem olabilir mi? Tabii ki olabilir.

20’li yaşlara adım attıktan sonra fark ettim ki, birey olmak ve dış dünyaya karşı tek başına ayakta durabilmek, başarılı bir hayat sürmenin en önemli kıstası. Bu güce erişebilmek ise, tam da içinde bulunduğum yaşlarda, hayatı ne kadar güzel yaşadığınızla ve kendinizi ne kadar keşfettiğinizle alakalı. Tüm bu süreçleri geçirmemi, birey olmamı, güçlü olmamı, kendimi keşfetmemi en kısa yoldan sağlayacak olan nedir diye sorduğumda ise, aklıma ilk seyahat etmek geliyor.

İşte bu yüzden, artık, yaşam alanımın sınırlarını yeniden düzenlemek istiyorum. Bu yazın başından beri, artık izlemekle kalmayıp, bir backpacker olarak kendi yolculuğuma çıkmayı ciddi ciddi düşünüyorum. Yanlız kalmak istiyorum. Sağımdaki solumdaki insanların sarıp sarmalamaları olmadan, bir miktar sefil hayat yaşamak istiyorum. Evimden uzakta, rahat koltuklar ve televizyonla, yine evimin konforuna ulaşmak değil, yeri geldiğinde kilometrelerce yürümek, ama her adımıma anlam yüklemek istiyorum. Gideceğim yer hiç önemli değil, çünkü önem verdiğim seyahat kavramının ta kendisi. Elbette daha sonra, rotamı belirleyip dümeni kıracağım zamanlar olacaktır; ama içinde olduğum şu yaşlarda, rüzgarın estiği tarafa savrulma özgürlüğünü, kısıtlı bir süre için de olsa, yaşamak istiyorum.

Ama galiba öncesinde biraz daha gaza gelmem gerekiyor. Şimdi siz de, böylesi bir serüvene girme potansiyelini kendinizde görüyorsanız, size vereceğim şu filmlere bir göz atın. Hepsi de türünün güzel örnekleridir ve ruhta serüven arzusu yaratmaktadır. Ayrıca birbirinden güzel Gezi Blogları da var. Bilginize sunarım...

En sevdiklerimden biri...

En gaza getirenlerden biri...


Eh güzel içeriklilerden biri...


En kolay izlenenlerden biri...

Diğerlerinden farklı...

Norah Jones yeter...

Sıkıntılı yolculukları içeriyor, sonunda umuda eriyor...

Bu film "Eat" kısmında terkedilme tehlikesi taşıyor.


Bu beni çok beter etti, çok.
 İzlemesi sabır istiyor, unutması kolay olmuyor... 

Çok ateşli...

Not: Hemen söyleyeyim bu bir sıralama değildir. Son günlerde izlenen ve aklıma gelen filmler paylaşılmıştır. Sonra çıkıp "Eee, sen yol filmi diyon, .........'yı yazmıyon" demeyin...