15 Eylül 2011

İş Halleri ve İs-Hal...

Evrendeki güçlerin, benim üzerimden yaptıkları bazı espriler, bazen en kötü espri anlayışının bile sınırlarını zorluyor. Şu anda, bir yandan koca bir cips paketini elime almış, diğer yandan da "Bleeding Love" şarkısına eşlik ederek bu yazıyı hazırlıyorum. Neden böyle regl olmuş hatun tribindeyim bilmiyorum ama, sanırım bir haftadır kariyer.net'in morluğunu görmenin verdiği bıkkınlık, son 4 gündür geçirdiğim hafif rahatsızlık ve bugün dışa dökmek için yanıp tutuştuğum, ama dökemeyince içimde patlayan öfke nöbetinin sönmemiş lavları nedeniyle bu halde olabilirim.

Sanırım hepsini teker teker ele alırsak daha iyi olacak.

***

Öncelikle geçen Mart ayında, Türkiye'de önemli bir yere sahip firmalardan birinde iş görüşmesi yapmıştım. İsim vermeyeyim, firma'nın ismi "Metris" olsun. Bu yaz Amerika'da bulunmayı planladığım için, öncesinde part time çalışıp para biriktirmeme yardımcı olacağını düşünerek, Metris'in grafik departmanına, part time olarak başvurdum. Gelin görün ki Metris, beni çok beğendiğini, portfolyomu çok beğendiğini, benimle part time değil, full time çalışmak istediklerini söyledi. Bunun için de bir an önce okulumu bitirmemi ve Amerika planımdan vazgeçip onlarla çalışmamı istedi. Bende "Heee babayı alırsın, babayı" dedim. Ama bir insanı nasıl ikna edeceğini iyi bilen Metris, laf arasında, hiç çaktırmadan, "Aylık 2500 TL" gibi bir sözcük öbeğini bilinçaltıma yerleştirdi. Yine de uzun zamandır planını yaptığım Amerika yolculuğuma zarar vermek istemediğimden reddettim.

Bu görüşmenin üzerinden belli bir süre geçti ve Amerika'nın ekonomik krize doğru sürüklendiğine dair haberler yayınlanmaya başladı. İşin garip yanı bir yandan da dolar yükseliyordu. Amerika'da çalışacağım iş ise henüz netleşmemişti ve ben vize için çok geç kalmıştım. Bu olumsuzlukların alternatifi, aylık 2500 TL olunca, 180'le U dönüşüne girip doğruca Metris'in yolunu tuttum.

Velhasıl kelam anlaştık. Mezun olana kadar freelance çalışacağıma, mezuniyetten sonra tam zamanlıya geçeceğime, bir an önce mezun olmazsam kulaklarımın çekileceğine (aman aman), Amerika seyahatimden vazgeçeceğime karar verdik...

Vermez olaydık!

***

Bayramdan iki hafta kadar önce, Metris'de görüştüğüm işverenimi aradım. Kendisine mezun olduğumu haber vermek için 2 aydır ulaşmaya çalıştığımı, inatla bana niye dönüş yapmadıklarını sordum. İşçi / İşveren diyaloğunda olması gereken, ezik çalışan / güçlü patron dengesini sağlamakta zorlandım ve biraz hesap sorarcasına konuştum. Karşılığında Metris'in yeni bir oluşum içinde olduğu, benim de bu oluşumun içinde olacağımı, her şey netleşince bana dönüş yapılacağı söylendi. Bunun tarihi ise bayram sonrası olacaktı.

***

Bunca zamandan sonra, Metris'in sözüne güvenemeyeceğimi anlayıp, Bayram sonrasında ufaktan iş arayışına giriştim. Hemen hepsine internetten başvurduğum, 30 küsür grafiker ilanından sonra herhangi bir dönüş alamayınca, korktuğum başıma geldi. En olmadık iş pozisyonları gözüme cazip görünmeye başladı. çünkü yaz boyunca gezip tozmamı, kafamı dağıtmamı sağlayan tatil bitmişti ve ben evde durmaktan sıkılmıştım. Bu nedenle okuduğum alandan ya da iş tecrübemin olduğu alanlardan çok farklı pozisyonlara bile başvurdum. Çünkü artık kararımı vermiştim. Bu son hezimet bana ders olmuştu ve artık "Aklımı değil, Kalbimi dinleyecek"tim.

Dinlemez olaydım...

***

İç organlarım saldırı öncesinde toplantı halindelerdi. Kalp Takımı (Heart Team: Kalp, Akciğer, Karaciğer, Dalak ve Pankreas) bir araya gelmiş göğüs kafesimde, zaferlerini kutluyorlardı. İç Organları Genel Yönetim Rejimi değişmişti. YK kod adlı kullanıcı, genel yönetimi Beyin'den almış Kalp'e vermişti. Artık iktidarda Beyin değil Kalp vardı. Alyuvarlar sokaklarda sevinç çığlıkları atıyor, eğlence kan olmuş damarlarımda akıyordu.

Beyin Takımı (Brain Team: Beyin, Mide, İnce Bağırsak, Kalın Bağırsak, Böbrekler ve Testisler) ise, kafatasım içinde oturmuş bir yandan kederle içiyor bir yandan da ateşli ateşli suikast planı hazırlıyordu. Bir anda retinalarımdan ekrana gelen Ana Haber bülteniyle ekrana kitlendiler. Kalp, balkona çıkmış, alyuvarlara zafer konuşması yapıyordu. Hiddetle Tv'yi kapattı Beyin. Dönüp takımına konuştu:

- Suikast planlarımızı gözden geçirelim. Bu yönetimi kabul etmiyoruz, iktidarı ele geçirmemizin tek yolu zor kullanmak.

İnce Bağırsak çekinerek söz aldı.

- Ama patron, YK başarılı hükümetimizi devirdi. Nasıl karşı koyabiliriz ki?
- Zorla. Kaleyi içten fethederek. Görevi ihmal ederek. YK'ya acı çektirerek.

Sırayla fikirler ürettiler.

- Beyni sulandıralım.
- Olur olmadık testesteron salgılayalım.
- Dışardan mafyayla anlaşalım böbrekleri çalsınlar.
- Duyu organı ayarlarıyla oynayalım.

Derken Beyin söze girdi:

- YK'nın zayıf noktasını biliyorum. Bana Omurilik Soğanını bağlayın! Sen ince bağırsak, günde üç kat hızlı çalışacaksın. Sen Mide, görevini durduracak, hazmetmekte zorlanacaksın. Sen Kalın Bağırsak, katıya değil sıvıya programla.

Beyin takımının tüm üyeleri, inanmayan gözlerle ve heyecanla sordular: Yani, yani demek istediğin?..

Beyin cevap verdi:

- EVETTT...  GÖREVİMİZ:İSHAL... HAHHHAHAHAAAAAA!!!!!

***

Son 5 gündür evden dışarı çıkamıyorum. Her 20 dakikada bir tualete gitme ihtiyacı... Sinirim öyle oynadı ki sormayın. Hastalanınca insanın içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Ben de kendimi filmlere verdim. Ortalama olarak günde 3 tane film izliyorum. Son iki gündür izlediğim filmlerdeki karakterlerse, hep duygularıyla hareket eden, böyle uzun uzun devam eden ama bi yamukluğu olan ilişkileri inatla sürdüren, riske kolay giremeyen karakterler oldu. Biri bağlanmaktan korkan bir aşık, diğeri rehabilitasyona yatırılmış bir alkolik, diğeri etrafındaki insanlardan nefret eden ama arkadaşsız kalmak istemediği için katlanan biri falan filan... En sonunda tabii ki hepsinin kafasına bi anda bişey dank ediyor ve doğru yolu bulup mutlu oluyolar. Aman ne güzelll...

Derken benim de kafama dank etti. Ben de onlardan biriydim. İçinde olduğum hastalıklı bir ilişkiyi sınav haline getirmiştim. Bu duygularımı bir kenara bırakıp mantığımı kullanmalıydım. Bende kendi hastalıklı ilişkimi sonlandırmalıydım. Metris'le olan ilişkimi...

***

Sabah kalkar kalkmaz Metris'i aradım. Son haftalarda olduğu gibi yine işverenime ulaşamadım. Çelimsizce yapılan birkaç aramadan sonra, iş yerinden tanıdığım başka bir insanla kendisine not bıraktım. Öğleden sonra telefonuma dönüş olmayınca bu sefer sekreterine mesaj bıraktım. Sabahtan akşama kadar, "Artık sizinle çalışmayı ben istemiyorum" demek için aradım durdum, ama bunun için bile adama ulaşamadım. Bi Münir Özkul'u bile oynattırmadılar bana. Kaldı ki ben, bu herif beni işe alacak diye bekliyorum. S.ktir çektim içimden. Daha da aramam sormam dedim. Her şeyi bir maile döküp, Metris'te tanıdığım herkesin mailine göndermeye karar verdim. Ama maili yazmadan önce bunca atraksiyonu bloguma yazayım da bir kendime geleyim dedim.

Böyle işte sevgili takipçilerim, bir tarafa giren şemsiye açılmazmış. Bunu da bir hayat tecrübesi olarak kabul edip haneye yazdık. Bakalım bundan sonra neler görücez. Neyseki ufaktan iyileşmeye de başladım. Yarına daha büyük umutla bakıyorum artık ;))

Kendinize iyi bakın.

***

YK kod adlı kullanıcı sessizce yazısını bitirirken, Beyin Takımı (Brain Team: Beyin, Mide, İnce Bağırsak, Kalın Bağırsak, Böbrekler ve Testisler), kafatası içindeki toplantı odasından çığlık çığlığa haykırdı:

- Yine kazandık!