13 Ağustos 2011

Son günlere dair, Blogger'a mektup...

Dear blogger,

Su anda, bostanli otobus duragindayim. Az once saf gibi kacirdigim 820'nin ardindan bakmaktan bikmis bir halde, iphone'umun silgi boyutundaki klavyesinden sana bu duygu yuklu maili atiyorum. (Turkce karakter sorununu umarim umursamazsin.)

Son bir iki gundur garip bir ruh halindeyim.
-Aylardir iletisim halinde oldugum ve mezuniyetten sonra bunyesinde calismaya baslayacagima inandirildigim firma, bana 25 gundur donus yapmadi. Sanirim artik umudu kesmeliyim.
-Ise girdikten sonra yapmak icin yanip tutustugum bir dolu aktivite ve tatil organizasyonu da simdilik suya dusmus bulunmakta.
-Butun parami yiyip bitirdigim icin, bankamatigi her atm'ye sokusumda 12.95'lik bakiye bana goz kirpmakta ve ben 1 yıldır maddi ozgurluğumun tadına varmisken, simdi yine ebeveynlerimden harclik alma durumuna dusmekteyim....
-Ustune ustluk, o hep icimde duydugum birseyler yapma istegi bugunlerde cok baskin. Bir de o yapmak istedigimin ne oldugunu bulabilsem...

Kisisel gelisim kitaplarinda, kotu donemlerinizi kagida dokmeyin diyorlar. Blog oldugun icin, bu kisitlamadan yirttigimizi dusunuyorum.

***

Dear blogger,

Bu mektubu normal klavye başında yazmaktan büyük mutluluk duyuyorum... Geçen gün Julia&Julia adlı bir film izledim. Meryl Streep ve Amy Adams başroldeydi. Ve film yemek üzerineydi...

Julia adında bir kadının, can sıkıntısından ve bir zamanlar özlem duyduğu yazarlık macerasını tamamlamak adına tutmaya başladığı yemek blogu, filme hayat veren temel konu oluyor. Ama bu konu meşhur ahçı Julia Child'ın (Daha önce adını duymadıysan üzülme, bende ilk kez filmde duydum) hayatıyla birlikte işleniyor.

Benim gibi, yemek yapmayı da, en az yemek yemek kadar seven insanlar bu filmden zevk alacaklardır. Filmi izlerken, hep özendiğim, blog ortamına girmemde farkında olmadan itici güç olmuş Cafe Fernando aklıma geldi. Geçen gün Domates, Biber, Patlıcan ve Mantarlı Makarnasını yaptım ve emin ol güzel oldu.

Bakarsın yakında bir işe girer de kendi evime çıkabilirsem, her hafta bir iki yemek yapıp, Escape From The Cage'de paylaşırım, ha... Zaten bu yapmak istediğim bir şey. Blog oluştururken bende düşündüm ne üzerine olmalı diye. Sonrada genel bir başlangıç yaptık; ama ilerleyen yıllarda belli alanlarda ayrıntılı ilerlemeler kaydedersem (yemek yapmak gibi...) bu alanları, blogumda ayrı sayfalarda paylaşmak istiyorum. Şimdilik sadece makarna yapıyorum. Ama iyi yapıyorum...

***

Dear Blogger,

Bugün bir arkadaşımızı askere uğurladık. İlk defa askeriyenin kapısına bu kadar yaklaştım. İlk defa askerlik kavramı bu kadar koydu. Zordu be...

Sonra da ablamla ikimiz, İzmir'in bir ucu Gaziemir'den, metronun yer altından gitmeyen versiyonuna, İzban'a atlayıp İzmir'in diğer ucuna, Foça'ya gittik. Akşam saat 17.00'da, Foça'nın merkezinde, bir elimizde dürüm diğer elimizde kola, apar topar bir deniz şortu bir de bikini alıp Hanedan Beach'de aldık soluğu. Mevzu mühimdi. Bu benim ilk rüzgar sörfü dersimdi... Üç saat kadar günbatımında sörf yaptık ve başlangıç olarak gayet iyi olduğum söylendi. Yanlız sonradan farkettim ki board'un üzerinde k.çımı biraz dışarda tutuyormuşum.... Bir de, bir iki defa çok pis düştüm ve karnım board'a çarpıp yara oldu.... Canım çok acıyor...

Saat 01:09 olmuş ve ben kaçarım. Yarın yolculuk var, ben daha bavul hazırlamadım... İyice bi miskin oldum ben ya... Tekrar görüşeceğiz. Kendine iyi bak. Ara sıra da sen bana yaz ;)