8 Nisan 2013

"Oyun"


Bir itirafta bulunmam gerekirse, son zamanlarda korkular içinde tiyatro oyunları izler oldum. Bunun birçok sebebi var elbette; basit kurguları olan, en alışıldık sahne teknikleriyle uygulanan, herhangi bir söylemi olmayan oyunlar tiyatroyu o kadar baltaladı ki, artık ele alınan yazarların büyük isimler olması bile beni cezbetmez oldu. Bir oyun seçimi, tabii ki belli kıstasları olsa da, en nihayetinde işin en kolay kısmı. Yıllar öncesinden yazılıp dünyaya sunulmuş bir oyunu, ne cesaret edip oynadığın, ne de eline yüzüne bulaştırdığın için başına bir şey gelmez. Ama bir Brecht, bir Genet, bir Beckett oynamak cesaret isteyen bir iştir be arkadaşım.


Neyse ki, böylesine büyük bir kirliliğin yaşandığı şu zor günlerde, Samuel Beckett gibi bir dahinin elinden çıkan, Şahika Tekand tarafından sahneye koyulan "Oyun", bana oksijen dolu, deriin bir nefes gibi geldi. Hani bazı eserler vardır, çok sevmek ve çok kıskanmak arasında gidip gelirsiniz, "Oyun"dan çıktığımda hissettiğim şey de tam olarak böyle bir şeydi.

İlgilenen insanlar bilirler ki absürd tiyatroyu oynamak da, sahneye koymak da zordur. (Son zamanlarda absürd tiyatronun kurallardan bağımsızlığını fırsat bilip, kafasına estiği gibi sahneleyenler, siz boşuna gururlanmayın.) Metnin badındırdığı sorunsal, oyundaki temel tepki, bunların seyircinin hem bilinçaltına hem de doğrudan algısına hitap edecek şekilde harmanlanması derken kafayı yedirtse yeridir. "Oyun" gibi kısa metinlerden oluşan eserleri sahnelemekse, ancak çok iyi yapılmış reji uygulamalarıyla mümkün olabilir. Aksi halde radyo tiyatrosundan öteye gidemez, (ki bazen keşke öyle olsaydı da orjinal metne bağlı kalınsaydı dedirtir.)

Gelin görün ki, Şahika Tekand'ın oyunu, tabii ki bütün bu tehlike çukurlarının üzerinden uzmanlıkla atlanarak, yılların tecrübesi ve birikimiyle oluşturulmuş bir "Oyun". Hepimizin ister istemez daldığı bu popüler kültür havuzundan başınızı çıkarıp, ciğerlerinize yeni bir nefes doldurmak isterseniz, Şehir Tiyatrolarının programını bir kontrol edin.