12 Eylül 2012

Taşındık :)

Sanırım hiçbir zaman istediğimi istediğim anda yapan biri olamayacağım. Uzun zamandır yazmam gereken birçok konu, birçok değişim olasına rağmen bilgisayarımın başına bir türlü blogum için geçemiyorum.

Şu an İstiklal Starbucks'ta oturmuş bir arkadaşımı beklerken "Bari boş durmayayım" diyerek bu yazıyı yazmaya başladım. (Hayır, bu da 2 hafta önceydi. Ancak bilgisayara geçirebildim.) Derken fakettim ki, hava güzel, etraf güzel ve bu güzel havalarda bilgisayar başında bir saat vakit geçirmek, bir şeyler yazmak için kafa toplamak istememem normal.

Evet evet, dışarda bir şeyler yazmak daha iyi olabilir.

Öncelikli olarak yazmam gereken konu sanırım şu olmalı: TAŞINDIK!

Bilen bilir, İzmir'den İstanbul'a gelince, Tuğçe'nin Beylikdüzü'ndeki evinde halihazır düzen içinde yaşamaya başladım. Ama işime ve sosyal yaşantımıza uzak olduğu için uzun zamandır taşınmak istiyorduk Bir akşam tesadüfen bir ilan gördük, o anda aradık, ertesi gün evi gördük, düşündük taşındık ve evet taşındık. Aslında bu olay 2 ay önce ceyeran etti ama orasını karıştırmayalım.

Artık işyerime 15-20 dakikada gayet şehrin göbeğinden yürüyerek ulaşabiliyorum. (Ben yazımı bilgisayara geçirene kadar işyerimle son  noktayı koyduk. Artık yürümüyorum :)) İşten çıkınca da önce Yoga'ya -ki bu da ayrı bir post konusudur- ordan sonra da Cihangir'e, daha sonra da eve gidiyorum ve hala saat 21:30 oluyor.

Bir de taşınmadan öncesini hatırlayalım. Sabah 06:00'da kalkıyorum. Hazırlanıp 06:45 gibi, daha karga bokunu yemeden evden çıkardım. 145T gibi içindeki kalabalığın her gün değişebildiği bir otobüste, yer bulabilirsem oturur 1,5 saat daha uyurdum, yer bulamadığım zamanlardaysa neler yaşadığımı hatırlamak bile istemiyorum. İşyerime girdiğimde, millet hala daha esnerken , ben günün 3 saatini geride bırakmış, vücut bataryamın %20'sini harcamış olurdum. 18:00'da işten çıkıp 21:00'de eve ulaştığım zamanlara hiç değinmiyorum, gözüme seğirme geliyor...

İnsan bu sıkıntılı dönemleri atlattıktan sonra kendini ne kadar yıprattığını anlıyor. Evimiz çok mu güzel: Öyle çok çok yeni olmasa da, güzel. Ama tek önemli olan şey iç güzellik değilmiş, bunu da bir öğreti olarak evren tekrar tekrar kafamıza vuruyor. Şimdi yakın zamanda temizlik yapılmış evimizden birkaç fotoğraf paylaşıp noktayı koyuyorum. Yakında görüşmek üzere...

Burası salon. Bu gördüğünüz iki yüksek pencere evi tutmamızın yarı sebebi oldu. 


Bu köşeden film izlemek kıyak oluyor.

Evin suni aydınlatmaya en çok ihtiyaç duyan bölgesi: Mutfak.



Tuğçe'nin odası biraz küçük olduğu için, odanın en az karışık olan tarafını çektim.

Sürekli kendilerini duvardan atan küçük tablolarımız var.

Duvardaki görsel eblacığımın el emeei.



Vee.. Bu da benim odam. Ama daha bu duvarlara görseller gelecek, üzerinde çalışıyorum ;)