11 Kasım 2011

Neler Değişti?..

Her seferinde, "Bu kez son" diyorum, "Daha düzenli bir blogger olucam"... Ama gayet elle tutulur sebepler yüzünden, o çok özendiğim blogger'lar gibi bir ayda 20 küsür post paylaşamıyorum. Ben kendimi hazır hissetsem memleket meseleleri şans vermiyor.

Lady Justice ve Türk Hukuk Sistemi üzerine olan son yazımda da dediğim gibi, son bir aydır, içimden fazla bir şey yazmak gelmiyor. Tam yaraları saralım derken tekrar tekrar aldığımız felaket haberleriyle sarsılıyoruz, dün akşam da yaşadığımız gibi... Hal böyle olunca da, insan kendi hayatındaki gelişmeleri, sancıları, mutlulukları küçümsüyor.

Yine de başladığım işi devam ettirmek istiyorum ve yeni dönem gelişmeleri üzerine sizlerle derin paylaşım içerisinde bulunacağım dakikalara giriş yapıyorum.

Beni gerçekten tanıyor ve seviyorsanız, değer veriyorsanız, ya da en azından "Aslına bakarsan bla bla bla... gibi huyları var ama iyi hoş çocuk" diye çok da yerden yere vuracak eleştiriler yapmadan kanıksayabiliyosanız, beni mutlu ettiği kadar sizi de mutlu edeceğine inandığım bir haber paylaşıyorum: İş buldum...

6 Aylık hararet döneminden sonra, bu benim için büyük bir gelişme. Ayrıca bu gelişme, İstanbul'a gitmekle iyi bir karar verdiğimin göstergesi anlamına geldiğinden (şimdilik), daha bir sevindim. Üç hafta içerisinde gerçekleştirilen görüşmeler arasında en çok aklıma yatan firmayla anlaşmış bulundum. Bu pazartesiden sonra, özel bir saat firmasının reklam sorumlusu olarak görev yapıyor olacağım.

Bunun dışında, Ablam Tuğçe de iş değişikliği yapacak ve bu durum bize Beylikdüzü'nden taşınma zorunluluğu getiriyor. Ortaköy tarafında 2+1 güzel bir ev bakıyoruz, haberiniz olsun.

Bunların da dışında, şu günlerde bayram tatili vesilesiyle İzmir'deyim. Birçoğunuzla görüşemedik, farkındayım, ama ne yazık ki aile saadeti etrafımı o kadar sardı ki, yolda gelirken hayalini kurduğum odama şöyle bir uzanıp Dexter izlyerek, kendimle başbaşa kalmanın tadını bile çıkaramadım. Dolayısıyla, "mesafeler önemli değil, yeter ki yürekler bir olsun" bahanesine sığınıyorum.

Bahsetmeden edemeyeceğim bir şey daha var. İzmir'e gelmeden birkaç gün önce gerçekleştireceğim bir görüşme için ilk defa Anadolu Yakasına geçiş yapmıştım. O gün, benim İstanbul'da birçok ilki yaşadığım gün oldu: İlk defa Anadolu Yakası'na geçtim, ilk defa boğazı vapurla geçtim, ilk defa Karaköy'de balık ekmek yedim, ilk defa Tünel denilen aracı kullandım. Tünel'le Galata tarafına çıktığım anda, sağ tarafta, sadece caz - blues tarzı satış yapan bir müzik market keşfettim, İstanbul'daki ilk "Mükemmel Cheeseburger"imi yedim ve ilk defa İstiklal Caddesi'ndeki tarihi tramvayı kullandım. ;)) Biraz daha zorlasaydım, Midnight in Paris misali, eski bir faytona atlayıp, Osmanlı İstanbulu'na doğru yola çıkacaktım... Filmi izlemeyenler, döt gibi kaldınız farkındayım ;) Hadi o zaman, sırf ne dediğimi anlamak adına oturup filmi izleyin.

Teallam, hem eğlendiren hem öğreten bir blogger oldum, neler yapıyorum ben yaw yaww...

Hayatımdaki gelişmeler bu şekilde devam ederken, İstanbul'u tanıyan, nerde ne yapılır bilen arkadaşlardan tavsiyeler almaya ihtiyacım var. Kuzenimin, "İstanbul'da profiterol İnci'de yenir" demesi üzerine, şehre dair bu tarz ayrıntıları bilip deneme isteğiyle yandım tutuştum. Bunun için Twitter'da #yigitebiyolgosterin diye bir kampanya başlatmayı düşünüyorum. Benim başlatmamı beklemeden siz de, aklınıza gelen bu tarz güzellikleri, @yigittkeskin'e mention ederseniz sevinirim.

Şimdilik bu kadar...

Vapurla  Karaköy'e geçerken, burayı görüp çok heyecanlandım.
Ellerimi açmadım ama içimden hangi sözlerin geçtiğini biliyorsunuz...

İnince de bu güzelliklere kavuştum.
Mekan sahibinin sakalının şeyine deyecek kadar uzun olduğunu,
balıkları yedikten sonra farketmem de ayrı bir güzel oldu...