25 Temmuz 2011

Yiğit Keskin was here! (!stanbul)



Daha ne kadar erteleyecektim bu yazıyı yazmayı, bilmiyorum. Konusu, İstanbul'da geçirdiğim kısa bir tatil olan, tatil boyunca içeriğinde kullanmak adına dünya kadar fotoğraf çektiğim yazıyı, kalkıp da tatilin bitiminden bir hafta sonra kaleme almak, hala daha tatil rehavetinde olduğumu mu gösteriyor? Evet galiba onu gösteriyor. Ama artık kendime bu tarz tembel hallerimde fazla kızmıyorum. Çünkü ben bu güne bugün, tek ders sınavını bile vermiş, bitiş şeridini göğüslemiş ve mezun olmuş birisiyim. Öğrenciliğimin bittiği bu ilk haftalarda, planlı programlı hareket etmem garip olurdu herhalde, değil mi? Neyse...

Gelelim konumuza... Tatilin ilk dakikasından itibaren, ayrıntılı bir Tayfun Talipoğlu programı yapmayacağım. Zaten çektiğim fotoğrafları kronolojik olarak eklemem halinde neler yaptığımı anlamakta sıkıntı çekmeyeceksiniz. Kısa bir özet geçmek gerekirse:

İstanbul'a Gidiş (Mola Yeri)

Tek ders sınavıma girdiğim 5 Temmuz gününün akşamında yola çıktım ve 18'i sabahında geri döndüm. 12 günlük güzel bir tatildi. Tek ders sınavı öncesinde Alaçatı tatili yapıp, deniz-kum-güneş üçgeninde tenimize
-30 brightness uyguladığımız için, bu 12 günde hiç deniz özlemi çekmedim.

İsa - Ayasofya
İlk günler tam bir Kültür Turuydu. Annemin de orda olması ikimiz için de güzel oldu. Topkapı, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Dolmabahçe... Bu güne kadar görmemiz gerektiği halde görmediğimiz, bunun  için utanç duyduğumuz yerleri gördük. Topkapı'ya o kadar başımız öne eğik girdik ki, utancımdan kafamı kaldırıp sarayın hiçbiyerine bakamadım ;-p İstanbul'a her gelişimde, tüm tatilini İstiklal'de geçiren biri olarak, bu tatil baya farklı geldi.

Topkapı - Harem
Dolmabahçe Sarayı


En çok etkilendiğim yer... Ayasofya.
Birkaç gün sonra annemi İzmir'e uğurladıktan sonraysa, hem arkadaşlarımla görüştüm, hem de baya bi mekan keşfetmiş oldum. Kültür Turu'nun dışında kalan günlere neler sığdırdığımızı anlatan spotları veriyorum: "Bon Jovi Konseri", "Dansözlü House Party", "Kokteyl yapımı üzerine ders", "Havuz Sefası", "İstiklal'de sabahlama", "Tavla eğitimi", "Sokak Festivali", "Asker Uğurlaması", "Pier Loti", "Katalog Tasarımı", "Alış-Veriş"... Her birini kısa kısa anlatmak iyi olurdu ama, zor geliyo açık söyleyeyim.
(Bon Jovi'yi ayrıca anlatacağım).



Hepsinden de öte İstanbul'un havası bildiğin serin be abi. İzmir cehennem azabı gibi geldi bana. Bu arada İzmir'e geliş de ayrı bir cehennem azabıydı. Nasıl bir mıknatıs bendeki bu böyle ya, nerden bulup da çekiyor bu kadar egzantrik yol arkadaşlarını, anlamıyorum...

Neyse buyrun fotoğraflara bakın siz...







İstanbul'dan Dönüş (Mola Yeri)
Şimdilik size anlatacaklarım bu kadar, çünkü Blogger'a ve PC'ye ayar oldum. İki fotoğraf yüklüyoruz ya post'a, yamulmadan yapamıyolar...

Kendinize iyi bakın...