26 Nisan 2011

Yolculuk, İstanbul, Sınavlar ve Kısır Döngü...

14.04.2011, Saat: 17.45
Son Vize

(Neydi lan bu küçük ülke grafiği? Hassiktirr, daha sınava girmeden önce bakmıştın ya lan, hatırlasana... Dur o zaman şöyle bi grafik çizelim, eğrili bişey vardı, onu da koyalım üstüne...hah oldu galiba... oldu da bu eyri de bişeyi kesiyodu. Onu da şöyle indirelim ama tanımlarını yazamam ki. Dur lan önümdekine bakayım görünüyomu kağıdı... ŞEREFSİİİİZZZ, hepsini yapmış...)

Gözetmen: "Kendi kağıtlarımızla ilgilenelim arkadaşlar..."

(İyi lan iyi, hiç yardımcı olmayın zaten. Dur bakıyım toplam kaç puanlık yer yaptım. 20, 30, 40, buna yarım puan verir 45, 55...)

Gözetmen: "Son 5 dakika"

(Ahhhhaa, gene sıçtık. Neyse lan yaptın işte yapacağın kadar, zaten vize bu, 50 alsam yeter. Gerisini finalde toplarız. Bari otobüsü kaçırmıyım, saat kaç oldu, daha eve gidip bavul hazırlıycam)

Saat: 22.15
Ev

Babam: "Yiğit, hadi sen çık artık yavaştan"

"Baba otobüs 23.59'da kalkıyo yaa..."

Saat: 22.30
Ev

Annem: "Yiğit, hadi oğlum, anca gidersin"

 (Çaktırmadan lafı da koydu) "Anne garaja yarım saatte giderim, erken daha. 23.15 gibi çıksam yeter."

Saat: 22.45
Dolmuş ve Durak Arası

"Garaja ne kadar abi?"

Annem: "Hadi annecim, görüşürüz. Dik koy şu bavulu, yemekler dökülücek!"
Babam: "Hadi oğlum, dikkat et"

"Eywallah, hadi görüşürüz"

Annem: "Şoför Bey, çocuk garajda inicek"

"ANNE Bİ GİT..."

Saat: 23.10
Garaj

(Bok var gibi geldik erkenden... Hay Allahım ya, postaladılar resmen, parti mi yapcaklar ne...)

Saat: 23.59
Garaj

(Şükür bindik, yoksa akciğer kanserine ramak kalmıştı. Ohhh... Rahat hat lan ne güzel... Koltuğun hakkını ver yiğit, rahatla. Oh sınav yok, ders notu yok, ilanlar yok, photoshop yok... ehheyeyeyy...Pringles varrr. Dur bide, şu kulaklığı takayım, süper lan sonunda film izlicem, bakıyım neler var... Amma zikko filmler ha, adam gibi film yok mu, kim seçmiş bunları ya!)

15.04.2011, Saat: 08.30

"Aloo, abla ben geldim. Şalvarlı Et'in önünde bekliyorum..."
"Tamam geliyorum hemen."

Saat: 08.35

"Eneeeee, ablamın eviiii, ne güzelmiş..."

Ablam: "Eheheheee... Güzel demi? Küçücük"

"Bizim evin salonu bu ev kadar vardır heralde. Çok güzel çok..."

Saat: 17.00
Haber Bülteni

TV: "İstanbul'da Pazartesi gününden başlayarak Çarşamba gününe kadar bol yağış ve soğuk bir hava hakim olucak."

(İyi bok... Zaten kaç günlüğüne geldik, 3 günü evde geçecek herhal)

TV: "Burası Surviver burdan çıkı..."

(Defol git gözüm görmesin)

21.04.2011 Saat: 18.20
Kuğulu Park

Sara: "...yaa, işte böylece 4 yıldan sonra işten çıktım."

"Hayırlısı olsun. Havalimanına ne kadar zamanda gideriz?

Sara: "Yarım saatte gideriz."

"Aaa, iyiymiş. Ablam gelince yemek yeriz o zaman demi?"

Sara: "Olur yeriz..."

21.04.2011 Saat: 19.40
Metrobüse giden bir Üst Geçit

"Ohhh. Şükür inebildik Dolmuştan. 10 dakikalık yeri 40 deakikada geldi. Metrobüsten sonra bi daha aktarma yapmıycaz değil mi?

Ablam: "Metrobüsten inip metroya binicez, öyle havalimanına gidicez. Yetişiriz merak etme. Saat kaç?"

"Sekize yirmi var. 1 saat sonra uçak kalkıyo."

Ablam: "Hassiktir,KOŞ!"

Saat: 20.15
Check-in

Uyuşuk Herif: "Özel bi koltuk tercihiniz var mı?"

"Cam kenarı olsun"

Uyuşuk Herif: "Ahahhaahhaa, ihihiiihhhhhii, ohhoohhoh... İlahi, bu saatten sonra cam kenarı bulmak o kad..."

"İYİ LAN İYİ !!!!!! VER İŞTE Bİ TANE !!!!!!!!"

Saat: 20.40

(Amk..... şerefsizi, vere vere acil çıkış kapısının dibini vermiş. Pencere yok. Yanımda bi koltukluk boş yer var, tabure gibi bişey var orda, ne ki o? Neyse salla, dur bari müzik dinleyeyim.)

"Pardon, MP3 sorun olmuyo değil mi?"

Aniden Arkasını Dönen Hostes: "Kalkmadan önce kullanmayınız. Kalktıktan sonra kullanabilirsiniz."

(Ne güzelmiş hostes lan, ne de güzel bi sesi var, o ne güzel bir cümle) "Ehee...peki teşekkürler, kem küm..."

Saat: 20.45

Megafon: Lütfen Kemerlerinizi bağlayınız...

-Click-

( Aha lan o hostes, hemen yanımda. Yüzü uçağın arkasına dönük şekilde nereye oturdu o öyle, o tabure dediğim yere mi oturdu o? Yakından bakınca daha güzelmiş. Hazır uçak kalkış halindeyken, korkuyo ayakları yapıp elini mi tutsam, ehehehhhh)


24.04.2011 Saat: 08.30
Ege Üniversitesi Kampüsünde bi yer

"Abi, Tekstil Mühendisliği nerde?"

Abi: "Bu yolun sonunda"

"Haa, iyimiş"

Abi: "Ama o tarafa doğru gitme. Oraya şimdiye kadar birçok kişi gitti, ama hiçbiri yürüyerek geri dönemedi... Çünkü... yarım saatlik yürüme mesafesi var. Giderken ayyuka vardıkları için, dönerken gözleri yemiyo. Bence sen otobüsü bekle şimdi gelir."

Saat: 09.00

"Abi hani nerde, gelmedi bu otobüs"

Abi: "Gelir şimdi gelir. Bugün Pazar ya ondan. Sınav kaçta başlıyo?"

"9.30 da. Keşke yürüseydim. Şimdiye varmıştım.

Abi: "Gelir gelir... Bişey sorcam, ALES'in açılımı ne?

"Akademik... Akademik Personel... (yok lan) ... Akademik Yüksek Lisans... (Y nerde amk?)"

Abi: "Neyse Allah kolaylık versin."

Saat: 09.20
Mühendislik fakültesi girişi

Polis: "Gel böyle... (Gel de bi yohlayaym seni). Sınavda başarıl... AHA! Bu ne lan? "

"Ehühüheee... şey... biber gazı" (Gerizekalı cep telefonundan cüzdanına her bokunu evde bırakıp, çıplak gibi geldin buraya, biber gazın ne arıyo cebinde...)

Polis: "Al bunu al..."

"ABİİİİ, wallaha unutmuşum. Güvenlik amacıylaydı. Bak her şeyim sınav kuralına uygun geldim, onu unutmuşum cepte."

Saat: 9.45
Sınav Salonu

(Ucuz kurtulduk wallaha. Değil sınava, nezarete alcaklardı az kalsın. Neyse şimdi sınava konsantre olayım. Neydi lan bunun formülü? Hassiktirr, daha dün bakmıştın ya lan, hatırlasana... Dur o zaman şöyle bi mantık yürütelim, kare kök, mare kök...hah oldu galiba... oldu da bu sonuç şıklarda yok. Dur en yakınını işaretliyim bari... Toplam kaç soru oldu, 2, 5, 7. 15 dakikada 7 soru... Run boy run... Gene hikayenin başına mı döndüm ne... Vallaha okuduğum onca Varoluşçuluk, Nihilizm, Kısır Döngüyü bu kadar iyi anlatamamıştı bana. Yaşayıp gördük... Run boy run...)