27 Kasım 2010

Başlangıç...

Henüz bomboş olan bu bloga, "İnsanoğlu..." diye başlayan cümleler kurup entellektüel sohbetler yapmak istiyorum; ama bilgi birikimim kırmızı alarm verir diye korkuyorum. Ayrıca kendimi gereğinden fazla kasmak çok yorucu ve gereksiz olur. Neticede uluslararası bir zirvede diplomat değilim...henüz ;)

Ama hayata dair bakış açımın yavaş yavaş oturduğu yaşlardayım. Klasik Türk ebeveynleri tarafından, ergenlik tripleri olarak tanımlanan, hayatı sorgulama, anlam arama çabalarım, ne mutlu ki son 3-4 yılda verimli bazı cevaplar da verdi.

Bende 12-18 yaş arasında o kadar düşünmüşken, sonrasında bulduğum cevaplardan yola çıkmamazlık edemedim. Yaratıcısı olduğum cılız felsefi teoremi icraata dökmeye karar verdim. Son birkaç yıldır şahsi uygulayıcısı ve temsilcisiyim...

Beni yakından tanıyanların, son 3-4 yılda, herhangi bir değişim görmeyip, "Bildiğin Yiğit lan işte, bi değişiklik yok, önü arkası aynı!.." tarzında bir yorum yapma ihtimallerine karşı cevap veriyorum ki, değişiklik var, sizi temin ederim ki var... Siz göremiyorsunuz ;)

Aslında cılız felsefi teorem diyerek karikatürize ettiğim şey, olgun yaşların bünyeye kazandırdığı basit bir hayat görüşünden ibaret... "Mutluluğa kapılarını açmak."

Kişisel gelişim kitaplarında, her paragrafta karşımıza çıkan bir cümleyi, yeniden keşfetmiş biri olarak kendimi özel hissetmiyorum tabii, ama içselleştirmiş olmanın da azımsanmayacak bir başarı olduğunu biliyorum.

Dolayısıyla ana başlık bu, "Mutluluğa kapılarını açmak." Fakat, ikinci baharına yelken açmış, hayata karşı dimdik dururum imajında, özlü söz yazarlığında Andy Warhol'un yerli şubesi olmaya aday orta yaşlı bir kadın havası vermemek için bloguma bu ismi vermedim.

Escape from the Cage, kafesten kurtulmak anlamına gelmektedir ve bir nevi tanımlamak istediğim psikolojiyi ve nacizane hayat felsefemi ifade etmektedir.

Dolayısıyla gün paylaşım günüdür diyerek, kendi küçük dünyamda, kafesimden çıkmak olarak tanımlayabileceğim bütün faaliyetleri (yeri gelir kıtalararası yolculuk olur, yeri gelir odadan dışarı çıkmadan yaptığım birşeyler olur) paylaşmayı, benim üzerimde yarattığı etkiyi tartışmayı aynı zamanda, sağdan soldan, gördüğüm, duyduğum, seçtiğim, beğendiğim, keyfe keyif katabilecek her şeyi bu blogda paylaşmak istiyorum... Ki, ölümümden 80 yıl sonra -olur ya- bu blogun keşfedilip de, gelecek dönemlerdeki sanat akımlarının öncüsü kabul edilme ihtimalini de boş geçemiyorum...

Şimdilik bu kadar...